Öykü

Tezgâh

Tezgâh

25 Şub 2024

 Tezgâh

Duy da inanma! Şu haberlere çıkan olay var ya! Hangisi mi? Sizin eski dokuz numaranın korumasını öldürdü ya bir çocuk. Sonra hırsızlık için girmiş, dediler. 

Hah, işte onu diyorum ben de! Üstünü örttüler olayın. Mahkeme normal devam ediyor da tüm gazeteleri susturdular. Ne bağlantıları ne videoları varsa artık ellerinde. Ama işte tivit susmuyor.

Olmaz olur mu, herkesin herkeste bir videosu var be kardeşim. Bu belgesellerdeki hayvanlar gibi hepsi. Savunma mekanizmalarını ne zaman devreye sokacakları belli değil ama en nihayetinde hepsi vahşi.

Yaa sen ne bakıyorsun o bağışlara, tertemiz yüzlere falan. Neler neler duyuyoruz!

Neler mi? Onları da bir ara anlatırım da önce şunu anlatayım, dinle bak.

Bu sekiz numara var ya sizin…

Ha, evet. Dokuz numara, fark etmez. Futbolu bıraktıktan sonra mafya olmuş. Tam mafya değilse de mafyacık. Zaten arada haberleri de çıkıyordu ya. Oynarken de böyle girmediği ortam, yapmadığı piçlik kalmamış zaten de işte o sol ayağın hatırına…

Bu var ya bu, öyle bir dümen kurmuş ki aklın almaz! Şehrin iki ucunda iki villası varmış puştun. Birine Azrail’den gayrısı giremezken öbürünün içinde her gün başka başka tipler girip evin habire bir tarafına bir şey yapıyormuş. Boyacı, duvarcı, havuzcu, tesisatçı, mimar, mobilyacı…

Yok tabi bunda bir şey. Parası var ki yaptırıyor dersin de o iş öyle değilmiş işte. Ustalar bilmem kimler, sabahtan akşama kadar evin orasıyla burasıyla uğraşırken bu şeytan bunları bir düdüklüyormuş sorma. Kasada masada, yastığın altında, karyolanın üstünde ne varsa rahat rahat, ooohhh! Güzel güzel soyuyormuş. Anlamadın he, bekle bakayım, hele hüplet…

Hüüüp… 

Ne gülüyorsun öyle bıyık altından yahu? Bak anlatayım da dinle, tezgâh nasıl işliyormuş.

Hüüüp.

Şimdi bu sizin sekiz numara içlerinde hem profesyonel pasaklı hırsızlar hem daha profesyonel janti bankacılar hem de keyfi gıcır kuyumcular olan bir ekip kurmuş. 

Dokuz, dokuz numara.

Bunlar şehrin her yerindeler, yaşamada, işte… Öyle bizim mahallenin çocukları gibi değil. 

Hüüp.

Bizim milleti bilirsin. Sen istediğin kadar banka de. Hele son zamanlarda… Kimse kimseyi sevmiyor da bir diğerine güvenmiyor da… Bulursan sar sarmala, öp başına koy, oradan da indirme aşağıya. O kadar deyim ben sana. Alacaklısından saklamıyorsa, ortağından, ondan değilse karısından ya da kocasından, bacısından ya da biraderinden, ev sahibinden, kiracıdan, çocuğundan ya da anasından babasından… İlla bir şey saklıyor. Bilmesin diyorlar, bulmasın, bulamasın, göz etmesin, nazar değdirmesin benim malıma. Ne o öyle devirdin gözleri? Yaşın küçük daha senin. Dediğime gelirsin sen de, ne zaman gelirsin onu bilmem. Neyse dinle bak hem malını saklar hem başkasının görülen görülmeyen malının hepsini merak eder bu millet. Hele esnafı tüccarı… Adamların hayatı para zaten… İşte bu senin göz devirdiğin şeyi sizin sekiz numara, dokuz, fark etmiş de kurmuş tezgâhı.

Hüüppp.

Kuyumcusu bankacısı ya çayhanede ya meyhanede, bazen affedersin kerhanede kendi mahallelerinin gizli açık zenginleriyle takılmayı sever, sosyallik deseler de hepsi iştir onlara. E bunların da illa birine güvenmesi gerekir ya kuyumcuyu ya bankacıyı sırdaş bellemeleri kolaydır. Yasal olan sistemi de olmayanını da bilip güzel güzel paslaşırlar. Malları da paraları da böyle böyle saklarlar hep birilerinden. Ağzın ne kadar sıkı olursa o kadar sırra vakıf olursun.

Ne alakası mı var sizin dokuz numarayla? Adam öyle bir ağ kurmuş ki şehrin dört bir yanındaki bankacılardan kuyumculardan vakti geldiğine inanan bu seninkine bir kuş uçuruveriyor. Kuş bu, cik cik anlatır duyduğunu, şunun şurda şöyle altınları var, burda böyle parası, iki milyonluk saat almış da zorda kalıp bir buçuğa satsa bile tefeciden daha insaflı olur falan diye. İşte o zaman operasyon başlıyor.

Hüüppp.

Ekipten biri hemen bu adamla ya da kadınla, çoğunlukla adam oluyor, müşteri gibi irtibata geçiyor. Perdeciyse perde ölçüsü almaya, muslukçuysa musluk taktırmaya diye konuşuyor. Kimi dükkândan uzaklaşmak istemiyor hatta çoğu kabul etmiyor başta. O zaman itin öldüğü yerdeki eve kimsenin gitmek istemediğini o yüzden yol parasının ve günlük yevmiyesinin fazlasıyla verileceğini duyunca işler değişiyor. Bir ya da iki gün sonrasına sözleşip adamı götürüyorlar dağ başındaki villaya. Çaktın mı dalgayı?

Yok be oğlum, adama orda işini yaptırıyorlar, parasını fazla fazla verip hem de. Öyle olunca ne oluyor? Adam en az yarım gün dükkândan uzakta kalıyor. Bazen iki üç gün üst üste gittiği bile oluyor dağ başına. Zulada sakladığı parayı da unutuyor böylece. Unutmasa ne, aklına geldiğinde çıksa zaten varana kadar bir saat geçecek. Olaya baksana. Adamlar orda üç kat fiyat çekip kandırdığını düşünürken donuna kadar düdüklüyorlar adamı. Hep şu dokuz… sekiz… dokuz numaranın icadıymış bu. Yüzden fazla adamın zulayı patlatmışlar böyle böyle. Helal zula aslına bakarsan ama işte orda niye gizli durduğu önemli.

İçsene sen de. Hüüüp.

Ne dedin? Koruma mı? Haaa doğru ya, asıl hikâye orda.

He ya, orda da bambaşka bir hikâye var, o daha fena. Bu sizin adamın operasyonun başında olduğunu neredeyse kimse bilmiyor. Sadece koruması ve ona icazet veren birkaç abisi o kadar.

Tamam sizin değil bizim dokuz numaranın olsun. Bu koruma zamanın kikboks şampiyonu. Ara sıra orada burada gösteri maçları falan da yapıyor. Orda tabi hevesli çocuklardan falan yanına gelen, akıl almaya, çırak olmaya ya da fotoğraf çektirmeye çalışanlar çok oluyor. Poz önemli. Bu hiç bırakmıyor bu şov işlerini. Yine böyle bir etkinlikte genç bir çocukla tanışıyor. Cevval, hevesli, hayran, hırslı. İstediği her şey var. Bu çocuk korumanın kirli işlerini bilmiyor ama normal işe de ihtiyaç var. Bir gün yanına çağırıyor bu çocuğu alıp karşısına konuşuyor. “Böyle böyle benim şurda şöyle evim var, bazı işler için birilerini gönderiyorum oraya. Sen oraya gidip bekçilik yapacaksın. Kim gelirse mümkün olduğunca işini uzatacaksın. İki saatte bitecekse üç saat, iki günse üç gün. Maliyeti dert etmesinler ama ayak altında da dolaşmasınlar. Sen bir de başlarında dikileceksin ki onlar seni çavuşluk yapıyor sansın ama sen kimle ne konuşuyorlar ona dikkat edeceksin. İşleri bittiği anda da onlar yola çıkmadan arayıp bana haber vereceksin.” diyor. 

Hüüüpp

Çocuk kafasını sallıyor. Bu tekrar soruyor “Kapiş?” Çocuk bir daha kafa sallayıp işi alıyor. Sadece salon işini soruyor, bildiklerini öğretecek mi diye? Ayıp ettin koçum, diyor koruma, önce bir güvenimi kazan, sonra da şu yoğunluk geçsin, her bildiğimi sana anlatacağım da öğreteceğim de... Çocuğun yüzü gülüyor. Zaten problemli bir tip. Babasıyla kavgalı, ne istese kötek çekiyor buna. Anasına ayrı kötü davranıyor. Eve hiçbir şey almıyor falan işte klasik hikaye. O da aklınca güçlü olacak, şampiyon olacak hem para kazanacak hem annesini kötü babadan kurtaracak hem de herkes ona saygı duyacak. Evdekilere bekçilik işi buldum deyip gidiyor dağ başına. Babası umursamıyor, annesi bir şey diyemiyor.

Her hafta bir, iki hatta bazen üç kuş giriyor kafese. Cik cik cik. Cıvıldayarak girip cıvıldayarak çıkıyorlar ama o tüylerinin yolunduğunu kimi bir hafta kimi bir ay sonra fark ediyor. Ne kadar kamera görüntüsüne bakarlarsa baksınlar hırsızlar o kadar iyi iş çıkarıyor ki hiçbir iz bulamıyorlar. İki dertle baş başa kalıyorlar. Bir çevredekilere hiç haberleri olmayan paranın çalındığını söylemek, iki laf dinlemez polislerden suçluyu yakalamalarını beklemek. Çoğu çevresine söyleyemiyor bile. 

Vay arkadaş tabi. Bizim çocuk ne iş yaptığını bilmese de işini çok iyi yapıyor. Eve gelenlerin ayağına dolanıyor, bin tane soru soruyor, saçma sakarlıklar yapıyor ve tam da kikboksçunun dediği gibi eve girdiklerine gireceklerine neredeyse -tam sınırında ve kıvamında- pişman olacak noktaya getiriyor gelenleri. Haftada bir gün izin kullanıyor, evine gidiyor anasının yanına. Bir gün de kikboksçunun salona gidiyor, kafeste kuş olmazsa. Bizzat şampiyondan alıyor dersi, gel zaman git zaman patron çalışan gibi değil de abi kardeş gibi ya da baba oğul gibi oluyorlar. Daha doğrusu çocuk öyle sanıyor.

Oğlum iki çay daha getir bize.

Birkaç ayın sonunda cesaretini toplayıp soruyor çocuk. “Ya abi,” diyor “bu gelenlerden bizim yani senin çıkarın ne?” Kikboksçu çocuğa bakıp gülüyor. “Söyleyeceğim ama kimseye söylemek yok tamam mı?” deyip göz kırpıyor. Çocuğun tepkisini beklemeden “Erkeğiz sonuçta, bazı ihtiyaçlarımız var…” Çocuk kafasını sallıyor hızlı hızlı. “İşte bu ihtiyaçlar için bu ustaların karılarını, bacılarını…” deyip patlatıyor kahkahayı. Çocuk inanıyor. O da patlatıyor kahkahayı. O esnada kikboksçu sert bir tekmeyle bunu deviriyor. Hem antrenman niyetine hem haddini bilmesi için. “Kimseye demek yok ama ha, aramızda!” Bir kez daha göz kırpıyor. Çocuk düştüğünün farkında bile değil, kafasını sallıyor hızlı hızlı.

Hüüüppp.

Çocuk o günden sonra işine daha bir dört elle sarılıyor. Yeter ki kikboksçu abisi… Müşteriyi oyaladıkça duvarda şampiyonu görüyor. Her hafta bir, iki, üç hatta dört… O da şampiyon olacağının hayalini kuruyor. Akşamları deli gibi antrenman yapıyor. 

N’oldu ya? Sen de mi hayal kurmaya başladın. Dinle bak sonunda ne oluyor.

Hüp

Gün geçiyor, gece geçiyor, ben deyim bir yıl, sen de iki yıl çocuk habire yıkılıp yıkılıp tamir edilen villada bekçiliğe devam ediyor. Ve gün geliyor… Gün geliyor… Villanın bahçesinin kapısını bir açıyor… Babası! Biri öbürüne bakıyor, öbürü diğerine. Babasını alıyor içeriye, “İşte bu duvarlar, bunları boyayacaksın sonra anlatacağım her şeyi, sen işini yap.” diyor koca adam olmuş gibi. Eline de yüklüce bir yövmiye sayıyor. Babası ne diyeceğini bilemiyor, çocuk da ne bulursa sırt çantasına doldurup çıkıyor. Kapının önündeki arabayla doğru asıl villaya.

Bak bak gözlerin nasıl açıldı. Heyecanlı, he mi?

Gidene kadar bunun kafasında habire aynı şey yankılanıyor “Bu ustaların karılarını, bacılarını, haaahaaahaaa.” 

Hüüpp

Villada kapıyı sizin dokuz numaranın koruması açıyor. Bu zannediyor ki orası zaten bu herifin. Ne olduğunu anlamadan indiriyor bunun kafasına kafasına sopayı. Güvenlik de tuvalete mi gitmiş o sırada ne. “Demek ulan sen benim anamı, ne demek ulan” diye diye indiriyor, bunu hiç beklemeyen kikboksçu çoktan cartayı çekiyor. Bu içeri girip anasını aramaya davranacakken güvenlik geliyor. O da iki metre nah şöyle izbandut gibi adam. Bunu bayıltana kadar dövüyor ama ortada bir ceset var. Olay mecbur polise intikal ediyor.

Hüüüpp

Çocuk her şeyi mahkemede anlatınca vicdanlı bir savcı da işin detayına bakıyor bakıyor bakıyor. İki yıldır o dağ başındaki eve giden herkesi buluyor, konuşuyor konuşturuyor. İşte öyle, aslında bu sekiz numara kimsenin namusuna bir şey yapmıyor ama bütün şikayetçiler kendi aralarında konuşurken “anamızı bilmem naptı namussuz” diyor. Çocuk da mahkemenin sonucunun ne olacağını bekliyor.

Ne oldu? Ne bakıyorsun öyle? Vallahi öyle olmuş. Herkes bunu konuşuyor. Bak sen de oku. Whatsapp’tan yolladım tviti.  

 Hüseyin Kılıç