Öykü
12 Mar 2024
Kasımpatı Çiçekleri
Sonbahara girdiğimizden beri sular seller gibi yağmur yağıyor. Nihayet bugün güneşi görebildik. Ama meteorolojiye göre yarın hava yine yağışlı olacak. Bu güneşli havayı insanlar içeride geçirmeyeceklerdir. Yaşlılar, emekliler, ev kadınları, işsizler; caddelere, parklara akın edecekler. Günlerdir ertelenen alışverişler bugün yapılacak. Şehirdeki tüm mağazalar, dükkânlar, akşam olmadan stoklarını tüketecek. Benim o telaşenin, o azgın kalabalığın içine girip, itilip kakılmaya hiç niyetim yok. Emekli olduğundan beri evden çıkmıyorsun, biraz insanların arasına karış, diyorlar bana. Evim büyük bir caddenin üzerinde, balkona çıktım mı kendimi insanların arasındaymışım gibi hissediyorum zaten. Kim ne derse desin, bugün, balkonumda sırtımı güneşe verip kitabımı okuyarak bu güzel havanın tadını çıkartacağım. Allah’tan gürültüden rahatsız olmuyorum yoksa kitap okumak için içeriye tıkılıp kalacaktım. Bazen balkonda bir oturuşta sayfalarca kitap okuduğum oluyor. Bazen de merakıma yenik düşüp caddedeki hareketliliğe dalıyorum. İnsanlara, hayvanlara, arabalara kapılıp gidiyorum.
Suyumu ve dünden yarıladığım kitabımı yanıma alarak balkona çıkıyorum. Dikkatim dağılmasın diye sırtımı caddeye veriyorum. Kitabımı epey okuyorum. Elim masanın üstünde sigara paketini arıyor. Sigarayı yanıma almayı unutmuşum. Bir koşu içeriden sigaramı alıp geliyorum. Sandalyeme oturunca evimin karşısındaki çöp kutusunun yanına bırakılmış bir buket çiçek gözüme çarpıyor. Kim bırakmışsa yeni bırakmış olmalı, önceden orada olsaydı mutlaka fark ederdim. Yerimden kalkıp balkonun demirlerinden biraz sarkarak kaldırımın hem sağ hem de sol tarafına bakıyorum. Çöp kutusuna bir buket çiçek bırakabilme ihtimali olan bir kadın tipi arıyorum. Kimseyi gözüme kestiremiyorum. Bunu yapan her kimse, çiçeği çöpün içine atmaya gönlü razı olmamış. Belki de sonradan pişman olursam gelir çiçeğimi alırım, diye düşünmüş. Kasımpatı çiçekleri bunlar, renk renk... Her renkten üçer tane var. Seçen, özenerek seçmiş belli. Caddede gelip geçenler çiçeğe bakıp duruyor. E, yeni paketlenmiş bir buket taze çiçeğe kim tav olmaz ki? Önünden geçerken etrafına bakınanlar da var. Caddede birilerinin olduğunu görünce yanından geçip gidiyorlar. Giderken de çiçeğe dönüp bakıyorlar. Ben olsam çiçeği alır mıydım? Almazdım ama üstünde bir not var mı, diye merak edip bakardım. Sanki notta da ne bulacaksam; “Seni seviyorum aşkitom, “Sensiz yaşayamam,” “Dünyanın en ponçik aşkına,” vıcık vıcık, ezbere aşk mesajlarından başka.
Caddenin karşı tarafından bir kadın, köpeğinin boynuna taktığı ipi sıkıca tutmuş son hızla çiçeğe doğru geliyor. Köpek, onu arkasından sürüklüyor resmen. Çiçeğin sahibi bu kadın olabilir mi? Köpek, çöp kutusunun yanına gelip çiçekleri kokluyor. Kadın sağa sola bakıyor. Köpeğin başını okşuyor. Yine sağa sola bakıyor. Tavırlarından anladığım kadarıyla çiçek ona ait değil ama çiçeğin sahibi olmaya her an hazır. Köpek, çiçeği ağzına alıp ona verse kadın hayır demeyecek. Kadın, gelen geçenlerin onlara baktığını fark edince daha fazla orada durup dikkat çekmemek için köpeğin boynundaki ipi çekiştire çekiştire oradan ayrılıyor. Köpek geri gidip çiçeği koklamak istiyor ama o var gücüyle köpeğin ipini kendine doğru çekiyor. Havlayan köpeği zar zor oradan uzaklaştırabiliyor.
Aklım çiçeği atan kadında. Adam onu çok kızdırmış olmalı. Yoksa hangi kadın aldığı çiçeği çöpe atar ki. Gerçi, şımarıklığından da atmış olabilir. Süründüğünü görmeden adamın aşkına inanmayan kadınlar var. Belki diz çöktüren cinstendir bu da. Çiçeği attığını görseydim, nasıl biri olduğunu tipinden anlardım.
Hemen hüküm verdim de ya kadın haklıysa ya adam onu aldatmış, üstüne bir de ona şiddet uygulamışsa. Bir iki dal çiçekle de durumu düzelteceğine inanan hödüğün tekiyse. Aferin kız sana, az bile yapmışsın. O öyle çiçekle, böcekle olacak iş değil.
Hah! Bir yaşlı teyzemiz eksikti, nasıl da çiçeğe sinsi sinsi yaklaşıyor. Bu yaşta çiçeği alıp da ne yapacaksın. Ahın gitmiş vahın kalmış. Millet ne hevesli ya, belki sahibi pişman olup, gelip çiçeğini alacak. Yaşlı kadın çöp kutusuna iyice yaklaşıyor, elinden düşürmüş gibi çiçeğin başında duruyor. Birkaç delikanlı birbirlerine yaşlı kadını göstererek kahkaha atıyor. Kadın onlara bakınca ikinci bir kahkahayı patlatıyorlar. Artık ona ne dedilerse kadın, çiçeği almaktan vazgeçiyor. Yavaş, dikkatli adımlarla oradan ayrılıyor. Ama gözü hâlâ arkada, dönüp dönüp çiçeğe bakıyor. Bu haline üzülüyorum. Şimdi de keşke çiçeği kendisiyle götürseydi, diyorum. Eğer sahibi gelip çiçeğini almayacaksa akşama belediye işçileri onu da diğer çöpler gibi kamyonun arkasına atıp öğütecek nasıl olsa.
Bu çiçek tüm dikkatimi dağıttı, ne güzel kitabımı okuyordum. Bir kahve içersem kendime gelirim, diyerek sigaramı da alıp mutfağa geçiyorum. Kahve malzemelerini içinde erittiğim cezveyi ocağa koyuyorum. Okul zili çalıyor. Birazdan öğrencilerin okul çantalarını sırtlayan velilerle yorgunluktan bitap düşmüş çocuklar, geçit alayı gibi dizilirler caddeye. Kahvemin pişmesini beklerken bir sigara yakıyorum. Pişen kahvemi fincana koyup balkona çıkıyorum. Okuldan dönen çocukların elinde çiçek saplarını görünce şok oluyorum. O saplarla birbirlerinin kafasına, sırtına vuruyorlar. Dalından kopmuş kasımpatılarının başları caddeye dağılmış; beyaz, sarı, mor… Hay aksi, belki sahibi pişman olup, gelip çiçeğini alacaktı. Bu zamanın çocukları çocuk değil, canavar. Hoş, sanki suç onlarda mı? Onları tepelerine çıkaran şu anne, babalarda. Sorsan, biz çok baskı gördük, onlar özgür birer birey olsun, diyecekler. Alın size özgürlük, yakıp yıkmaktan başka bildikleri bir şey yok.
Çiçeğin ambalajı çöp kutusunun yanında duruyor hâlâ. Belki üstündeki not da oradadır. Üstüme aldığım ince bir montla o notu bulma ümidiyle evden çıkıyorum. Elektrik kesildiği için asansöre binemiyorum, üçüncü kattan merdivenlerden duvarlara tutuna tutuna iniyorum. İnerken de bu gereksiz merakımı kontrol edemediğim için bir sürü söyleniyorum kendime. Apartmanın önü kasımpatılarının yapraklarıyla, çiçek başlarıyla, saplarıyla dolu. Ayaklar altında ezilmiş, kaldırıma yapışmış çiçekler insanın içini acıtıyor. Ama asıl derdim bunlar değil, çiçeğin üstündeki not. Etrafa iyicene göz gezdiriyorum. Nihayet çöp kutusunun biraz ilerisinde aradığımı buluyorum. Birkaç adımla oraya varıyorum. Not bana aitmiş gibi hiç sıkılmadan yerden alıyor, ellerimle buruşmuş yerlerini düzeltiyorum. Sabırsızlıkla okuyorum; “Bu yeryüzünde seni tüm kötülüklerden, acılardan, hastalıklardan koruyan bir güç varsa o güce benim aşkım dâhildir. Ben iyileşeceğine inanıyorum. Lütfen sen de inan.” yazıyor üzerinde. Bu not, tüm olasılıkların dışına çıkartıyor beni. Ortada ne aldatan ne de aldatılan var. Bir erkek ya da bir kadın tarafından yazıldığı bile belli değil. İçim burkuluyor. Bu çiçeği alana da onu çöpe atana da ayrı bir üzülüyorum. Notu atmaya elim varmıyor. Onu da kendimle eve getiriyorum. Belki ardından birileri gelir ümidiyle ara ara balkondan caddeye bakıyorum.